Hemoroid Hastalığı (Basur)
Hemoroidal Hastalık (Basur); makatta kanama, ele gelen şişlik/meme ve zaman zaman da ağrı gibi sorunlarla birlikte akla gelen veya getirilen hastalıktır. Ama makatta, benzer sorunlara yol açan farklı birçok hastalık vardır.
Hemoroidal Hastalığın neden ve nasıl oluştuğunu, nasıl tedavi edilmesi gerektiğini anlayabilmek için öncelikle "Normal" yapıyı incelemek gerekir. Kalın bağırsağın son kısmı, sırasıyla rektum ve anal kanal adını alır. Anüs(makat) adıyla da dışa açılır. Anal kanal, silindirik bir yapıya sahip olup 4cm uzunluğundadır. İç yüzeyi mukoza ve anoderm ile döşeli iken iç ve dış makat kaslarıyla sarılıdır. Anal kanal iç yüzeyini döşeyen mukozal ve anoderm altında; atar ve toplardamar ağı ile bu damarları çevreleyen fibroelastik dokudan (kas lifleri ve asıcı bağlar) oluşan hemoroid yastıkçıkları bulunur. Anal kanalın dış kısmında ve anoderm altında kalan, dolayısıyla dışarıdan görülebilen ve dağınık halde yerleşim gösteren yastıkçıklara dış hemoroid yastıkçıkları; anal kanalın iç kısmında ve mukoza altında kalan, dolayısıyla dışarıdan görülemeyen ve belli lokasyonlarda (ağırlıklı olarak saat 3, 7 ve 11) yerleşenlere ise iç hemoroid yastıkçıkları adı verilir.
Hemoroid yastıkçıkları; anal kanalın normal yapıları olup yıllar içersinde, sıklıkla da kullanıcı hatalarına paralel olarak deforme olup yıpranır ve sarkar. Dolayısıyla dışkılama sırasındaki ıkınmayla çok daha fazla büyüyüp sarkmaya başlar ve Hemoroidal Hastalık haline dönüşür. O yüzden bilinenin aksine, damar hastalığı yerine bağ dokusu hastalığı olarak kabul edilir.
İç ve Dış Hemoroid (Yastıkçıkları) Ne İşe Yarar?
Dışkılama sırasında rektum içerisinde biriken dışkının anal kanala yönlendirilmesi için sıklıkla ilk ıkınma (artan karın içi basıncı) hamlesine ihtiyaç duyulur. Ama bu süreçte artan karın içi basıncı nedeniyle anal kanalda bulunan iç ve dış hemoroid yastıkçıkları da kanla dolup genişlemeye ve büyümeye başlar. Ancak bu genişleme ve büyüme, damarları saran fibroelastik doku tarafından sınırlandırılır. Bu sayede yastıkçıkların norm standartları içerisinde kalması ve gereğinden fazla genişleyip büyümemesi sağlanır. Böylece anal kanal içerisinde hava yastığına benzer bir destek oluşur. Ki bu destek sayesinde; dışkılama sırasında anal kanalda ilerleyen dışkı nedeniyle oluşacak olası sürtünme ve tahriş, en aza indirgenmiş olur. Dışkılama sonrasında ise sonlanan ıkınmayla birlikte karın içi basıncı azalır. Böylece damarları doldurup şişiren ve fibroelastik dokuları geren basınç azalır. Ki buna paralel olarak fibroelastik dokunun büzücü etkisi belirginleşir ve kan damarları boşalır. Böylece hemoroid yastıkçıkları akordiyon misali küçülerek içte mukozal kabartı, dışta ise cilt katlantısı haline dönüşür. Hatta bu dönüşüm sayesinde istirahat anındaki abdest tutma işlevi, "musluk ve conta" misali desteklenmiş olur.
Hemoroid Hastalığı (Basur), Neden Oluşur?
Hemoroid yastıkçıklarında her dışkılama sürecinde, ıkınma bağımlı olarak tekrarlayan bu büyüme ve küçülmeler; damarları saran fibroelastik dokunun elastikiyet gücüyle kontrol edilir. Bu sayede hem abdest tutma hem de dışkılama işlevlerine ince ayar çekilir ve sorun yaşanmaması sağlanır. Ancak yıllar içerisinde, devreye giren çeşitli nedenlerle bu fibroelastik dokularda elastikiyet kaybı ve gevşeme, dolayısıyla hemoroid yastıkçıklarında büyüme olur. Hemoroid yastıkçıklarında elastikiyet kaybına, dolayısıyla büyümeye (basura) yol açan nedenler, yapısal ve mekanik olarak ikiye ayrılır.
1.-Yapısal Nedenler: Bazı kişiler, doğuştan gelen (ırsi) nedenlerle daha gevşek fibroelastik dokuya sahip olurlar. Ki bu kişilerin etleri daha esnek ve gevşektir, yani sıkı değildir. Ayrıca kadınlarda progesteron hormonu da fibroelastik dokuda gevşemeye yol açar. Bu yüzden regl (adet) ve hamilelik dönemlerinde gerek dışkılama (kabızlık) gerekse makat sorunları alevlenir.
2.-Mekanik Nedenler: Karın içi basıncında uzun süreli artışa yol açan kronik öksürük, şişmanlık, gebelik gibi nedenleri içerir. Ayrıca her tuvalette gerçekleşen ama pek farkına varılmayan gereksiz/artan ıkınmaları da unutmamak gerekir. Özellikle de tekrarlanma sıklığı, süre ve şiddeti dikkate alındığında... Karın içi basınç artışı, kan almak için kola takılan turnike misali etki gösterir ve damarlarda genişlemeye, dolayısıyla damarları saran fibroelastik dokuda gerilmeye yol açar. Yıllar içerisinde tekrarlanan gereksiz ıkınmaların sıklık, süre ve şiddetine bağlı olarak fibroelastik dokuda çeşitli seviyelerde hasar (esneme, kırılma) ve elastikiyet kaybı oluşur. Karın kaslarının sıkılması temelinde belirginleşen gereksiz ıkınmalar ise kullanıcı hataları temelinde ve sıklıkla da farkında olmadan gerçekleşir. Hatta "ıkınmadan da çıkar mı? diye düşünülür ve "normal(?)" kabul edilir.
Diğer taraftan, gereksiz ıkınmayı zorunlu kılan aşağıdaki durumlar da basur oluşumunda rol oynar.
● Dışkıda katılaşma/sertleşme ile karakterize, sıklıkla da hareketsiz yaşam veya bağırsaklarda tembelliğe yol açan hastalık ve ilaçların yol açtığı kabızlık(peklik) durumları gibi...
● Dışkıda katılaşma olmadığı halde dışkı çıkış güçlüğü tipi kabızlığa (dışkılama güçlüğüne) yol açan Rektosel, Anismus, Rektal Hiposensitivite, Rektal Prolaps/ Intussusception gibi hastalıkların varlığı da gereksiz ıkınma ihtiyacı doğurur.
Peki, beslenmenin hiç mi rolü yok? Tabii ki var. Ama oranı düşünüldüğü kadar yüksek değil, en fazla %5'lerde... O yüzden "Şunu ye bunu yeme..." tarzı öneriler ve diyet listeleri, düşünüldüğü kadar etkili olmaz. Asıl olan, dışkıda “muz” kıvam ve kalınlığını hedefleyen, yeterli miktar ve çeşitte dengeli (lifli/lifsiz) beslenmedir.
Son olarak, aynı aile bireyleri arasında daha sık rastlanması sebebiyle ırsi (kalıtsal) olduğu düşünüldü. Ama yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda Basur'un ırsi özelliği olmadığı saptandı. Ancak aynı aile bireylerinın hem dışkılama alışkanlıkları hem de fibroelastik doku özellikleri benzer bulundu. Bunun üzerine ırsı olmadığı ama ailevi yatkınlık gösterdiği ifade edildi.
Hemoroid Hastalığı (Basur), Nasıl Oluşur?
Sağlıklı bir bireyin hergün veya günaşırı, bir veya iki defa tuvalete gitme ihtiyacı hissetmesi, tuvalette ise uygun pozisyonda, gereksiz ıkınmalardan uzak ve rahat dışkılaması beklenir. Bu "norm" standartlarındaki dışkılamanın, yıllar geçse dahi yaşam konfor ve kalitesini bozacak sorunlara yol açması mümkün değildir.
Ancak yıllar içerisinde, aynı kadın göğüsü (memesi) gibi esneyip sarkar. Nasıl mı? Sıklıkla kullanıcı hataları nedeniyle dışkılamaya ait "norm" standartlardan uzaklaşılır ve gereksiz ıkınma ihtiyacı belirginleşir. Bu durum, dışkılama sırasında hemoroid yastıkçıklarını daha fazla büyümeye zorlar. Bu zorlanmaya paralel olarak fibroelastik doku, daha fazla gerilir. Bu gerilme ise zamanla elastikiyet kaybı veya hasara yol açar. Gelişen bu hasarın derecesine paralel olarak da hemoroid yastıkçıkları, hem dışkılama sırasında daha fazla büyümeye hem de dışkılama sonrası yeterince küçülemez hale gelmeye başlar.
Anal kanalda, normalden fazla büyüyen hemoroid yastıkçıkları arasından geçen dışkının oluşturduğu tahrişin derecesine göre de her tuvalette, öncelikle değişen şiddet ve sıklıkta yanma-sızlama ve kanama olmaya başlar. Zamanla esneyip büyüyen hemoroid yastıkçıkları, makat ağzına doğru esneyip sarkmaya başlar ve makatta, ele gelen ağrılı-ağrısız memeleşmeye yol açar. İstirahat durumunda ise özellikle yumuşak-cıvık dışkılama sonrasında makatta akıntı, kaşıntı ve iç çamaşırda kirlenme görülür (contalar bozulur). Tabii ki, elastikiyet kaybı nedeniyle dışkılama sırasında büyüyen memelerin küçülememesi de tuvaletten sonra devam eden ağrılı-ağrısız memeleşmeye yol açar.
Böylece halk arasında “basur/hemoroid” diye bilinen belirtiler (sıkıntılar) bütünü, yani Hemoroid Hastalığı ortaya çıkmış olur. Ancak ıkınmayla doğrudan ilişkili bir hastalık olduğundan aldatıcı özelliklere sahiptir.
1.) BASUR, ıkınmayla tuvalette belirginleşir ve sıkıntılara yol açar.
2.) BASUR, ataklar halinde seyreder... Her tuvalette sorun yaratmayabilir. Ama gün gelir, fışkırır tarzda kanama atağı veya oturtmayan ağrılı şişlik atağına yol açabilir.
3.) BASUR, ilerleyici bir hastalıktır. O yüzden bekledikçe ilerleyen ve daha iyiye gitmeyen evrelere sahiptir. Evre I-II-III-IV gibi...
4.) BASUR, "ayırıcı tanı" yapılması gereken bir hastalıktır. Makatta, benzer sorunlara yol açan iyi veya kötü huylu birçok hastalık vardır. Özellikle de 50 yaş üstü ve kanama varlığında mutlaka muayene olunmalıdır.
Makattaki her kanama varlığında; "basurdandır" deyip geçiştirmek kadar kanser korkusuyla paniklemek de normal değildir.
Hemoroid-Basur, Nasıl Teşhis Edilir?
Makatta, benzer sıkıntılara yol açan birçok hastalık olması sebebiyle Hemoroid Hastalığında muayene bulguları, hasta şikayetlerinden çok daha anlamlıdır. Hastalığın ilerleme derecesine ve/veya yandaş hastalıkların varlığına göre belirti ve bulgular değişkenlik gösterir.
Evre I-II gibi erken aşama iç hemoroid hastalığında; zaman zaman tuvalette belirginleşen ama sonrasında geçen yanma-sızlama, acıma, kaşıntı ve kanama tarzında hafif makat şikayetlerine rastlanır. Bu aşamadaki hastaların muayenelerinde (özellikle Evre II'de) cilt katlantılarında artış ile ıkınma anında belirginleşen memeleşme izlenir.
Evre III-IV gibi ileri aşama iç/iç-dış hemoroid hastalığında ise yaşanan sıkıntıların sıklık ve süresinde artış olur. İlave olarak makatta şişlik, ağrı ve belirgin kanama şikayetlerine rastlanır. Yapılan muayenede cilt katlantılarında hem belirgin artış hem de ıkınmayla çok daha net izlenen memeleşme görülür.
Bu belirti ve bulgulara ilave olarak alarm belirtileri (50 yaş üstü, kilo kaybı, kansızlık, aile hikayesi gibi) olan hastalarda, ayırıcı tanı için endoskopik inceleme (Kolonoskopi, Rektosigmoidoskopi) yapılır. Bu sayede kalın bağırsakta polip, kanser, crohn ve ulseratif kolit varlığı araştırılır. Ikınmayla belirginleşen bir hastalık olduğu için istirahat anında yapılan kolonoskopi ile evre tanımlaması yapmak doğru değildir. Ama nedense çok sık yapılmaktadır...
Diğer taraftan, makat şikayetlerine (kanama, ağrı ve meme gibi) ilave olarak tuvalette zorlanma ve tıkanıklık hissi ile tam boşalamama ve rahatlayamama, elle müdahale veya dışkı yumuşatıcı ilaç/bitki çayı kullanma zorunluluğu gibi dışkılama güçlüğü sıkıntıları da olan hastalarda; Baryum Defekografi, Yüksek Çözünürlüklü Anal Manometri ve 3D Endoanal Ultrason gibi ileri tetkiklerden faydalanılır. Bu sayede altta yatan ve dışkılama güçlüğüne yol açarak hemoroid hastalığını tetikleyen Anismus, Rektosel, Rektal Hiposensitivite, Pelvik Taban Düşüklüğü gibi hastalıkların da olup olmadığı araştırılır. Ama nedense tüm bu incelemelere sıklıkla gerek duyulmaz(!), buzdağının sadece su üstünde kalan ve görünen kısmına (hemoroide) odaklanılır. Altta yatan dışkılama güçlüğü ise "kabız olmamaya çalışın" denilerek bir-iki beslenme ve ilaç önerisiyle geçiştirilir. İşte bu yüzdendir ki, sadece hemoroid tedavisi yapılan hastaların birçoğu, bir şekilde aklı kı.ında yaşamaya mahkum olur.
Hemoroid-Basur, Kansere Dönüşür mü?
Kanama başta olmak üzere makatta benzer sorunlara yol açan bir çok hastalık bulunur. Buna rağmen makatta kanaması olan hastaların birçoğu “Basurdandır!..” veya “Basurum, yine kanıyor!..” diyerek geçiştirir veya idare etmeye çalışır(!). Bu süreçte bir şekilde kanser tespit edilirse de “Bak ben de basur vardı, kanser yaptı” diyerek basur'u suçlar. Hâlbuki Basur kanser yapmaz, kansere de neden olmaz. Buradaki asıl suçlu, kişinin “basur” diyerek kanamaları geçiştirmesi ve sorun tespiti için erken muayeneden kaçınmasıdır. Bu yüzden 50 yaş üstü, kilo kaybı, kansızlık, aile hikayesi gibi alarm bulguları olan hastalarda kanser riski daha yüksek olduğu için endoskopik inceleme (kolonoskopi) önerilir.
Hemoroid-Basur, Nasıl Tedavi Edilir?
Hemoroid Hastalığının muayene aşaması kadar tedavi aşaması da endişe ve kaygı uyandırır. Her ne kadar rahat ve sorunsuz bir dışkılama hedeflense de tedavi sonrası yaşanacak olası süreç ve risklerden kaynaklanan kaygılar nedeniyle tedavi beklentileri değişir ve sıklıkla da yanlış kararlar verilir. O yüzden asıl olan bilgi, dolayısıyla bilinçli hasta olabilmektir.
Bir çok hasta, sorunsuz dışkılama adına yıllardır, hem de inatla; ağrısız, kanamasız ve iş-güç kaybı yapmayan şipşak basur tedavileri arar. Hatta bu çerçevede "iyi geliyor" dendiği takdirde her türlü ot-püsürü de denemeye hazırdır. Ama hastalar, "sorunsuz dışkılama" kadar "rahat ve kolay dışkılamayı" da arzular. Ki bu sayede bir daha popo ile uğraşmak istemez. İşte bu aşamada günümüzde tercih edilen tedavi yaklaşımları; hem hasta şikayetlerinin sıklık ve şiddetine hem hastalığın evresine hem de yandaş hastalıklarla olan birlikteliğine göre karar vermeyi ve orta yol bulmayı hedefler. Mevcut basur tedavileri ise konservatif, cerrahi-dışı ve cerrahi olmak üzere 3 ana başlıkta ele alınır.
Konservatif (Koruyucu) Tedavinin temelini “Kullanıcı Eğitimi” odaklı dışkılama alışkanlıklarına yönelik öneri ve görüşler oluşturur. Bu kapsamda sunulan öneriler, dışkıya hacim ve kıvam kazandıran beslenme ve sıcak uygulama tavsiyeleriyle desteklenir. Reçeteye yazılan bir-iki ilaçla da sonlandırılır. O yüzden ilaç tedavisi olarak bilinir ve “iki ilaç içeyim (krem süreyim) de geçsin” tarzında algılanır. Ama reçete edilen bu ilaçlar, hastalığı(basuru) yok etmekten ziyade hastalığın yol açtığı sıkıntıları azaltmak için kullanılır. Asıl olay kullanıcı hatalarından arınıp gereksiz ıkınmalardan uzaklaşmaktır.
O yüzden basur (hangi aşamada olursa olsun) tedavisinde öncelikli olarak konservatif tedavi tercih edilir. Sonrasında duruma göre cerrahi-dışı / cerrahi tedaviye geçilir yada kombine edilir. Cerrahi ve cerrahi dışı tedavilerin temel mantığı ise deforme olmuş ve büyümüş hemoroid yastıkcıklarındaki hasarlı fibroelastik dokudan kurtulmak veya yenisini oluşturmaktır. Ki bunlar için de yara iyileşme mekanizmasından faydalanılır.
Cerrahi-dışı tedaviler, belirgin kesip-biçme işlemi içermeyen müdahaleleri kapsar. Anal kanalda daha ağrısız bölgede, daha az yara ve fibrotik doku oluşumuna yol açan işlemlerdir. O yüzden ayaktan veya günübirlik yatışlarla uygulanır. O yüzden erken aşama (Evre I-II) ve nadiren Evre III iç hemoroidi olan hastalara önerilir. O yüzden cerrahi tedaviye göre etkinliği daha azdır ve tekrarlayıcı uygulama gerektirir. Yeterli sonuç alınamazsa cerrahi tedaviye geçilir. Bu kapsamda günümüzde en sık Lastik Bant ile boğma (RBL), Lazer Hemoroidoplasti (LHP) ve Hemoroid Arter Bağlama (HAL/ DGHAL/ THD) yöntemleri kullanılmaktadır.
1.Lastik Bant ile Boğma (Bant Ligasyon-RBL) : Temeli 1950'li yıllarda atılmış ve 1960'lı yıllarda son şeklini almış bir yöntemdir. Özel bir alet yardımıyla ağrısız bölgede, iç hemoroid memesi emilir ve tabanına lastik bir halka takılır. Bu sayede hemoroid memesinin bir kısmı boğulur ve düşer. Bu düşen kısımda, en az 10mm çaplı yara (iyileşince = fibrotik doku) oluşur.
Aynı seansta, sadece bir hemoroid memesine lastik halka takanlar kadar etkinliği artırmak için 2-3 memeye takanlar da vardır. Ancak aynı seansta birden çok lastik halka takılan hastalarda çok daha fazla rahatsızlık ve ağrı oluşur. O yüzden 4 hafta arayla, tek tek ve sırayla sol yan, sağ ön ve sağ arka yerleşimli iç hemoroid memelerine lastik bant uygulaması önerilir.
2.Lazer Hemoroidoplasti (LHP) : Lazer teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak 2010 sonrası popülarize edilmiş bir yöntemdir. Her ne kadar ağrısız şipşak tedavi olarak lanse ediliyor olsa da ameliyathane şartlarında ve günübirlik yatış gerektiren bir işlemdir. İnce bir lazer probu aracılığıyla büyümüş hemoroid yastıkçıkları içerisine girilir ve kanatılır. Sonrasında prob yavaş yavaş geri çekilir. Bu esnada 2-4mm derinliğinde ve 6-8mm genişliğinde yüksek ısı özelliği olan lazer ışınları ile mukoza altında termal hasar alanları oluşturulur. Yani yakılır. Bu sayede cerrahi kadar olmasa da iç hemoroidlerin küçülmesi ve mukoza altında fibrotik doku oluşması sağlanır.
Aynı seansda tüm hemoroid memelerine uygulanabilir. Tedavi (başarı) etkinliği, ilk çıktığı yıllarda %80 civarında olsa da son yıllarda çıkan çalışmalarda %40'lara kadar düşmüş durumdadır. O yüzden LHP’nin tedavi etkinliği ve olası komplikasyonları hakkında detaylı ve karşılaştırmalı çalışmalara ihtiyaç vardır. Teorik olarak makat iç kaslarına zarar vermediği ifade ediliyor olsa da bunu destekleyen yapısal (Endoanal ultrason) ve işlevsel (manometrik) çalışmalar mevcut değildir.
3.Hemoroid Arter Bağlama (THD, HAL, DGHAL) : Evre II-III arası hastalarda memelere gelen hemoroid atardamarlarının özel bir alet yardımıyla bulunup dikişle bağlanması esasına dayanır. İlk defa 1995 yılında Morinaga tarafından uygulanmış ve semptomatik hemoroid tedavisinde yeni bir seçenek olarak bildirilmiştir.
Basurun damar hastalığı(?) olarak düşüldüğü yıllardan kalma bir yöntemdir. Ancak zamanla "mukopeksi" adı altında hemoroid memelerindeki fazlalığı da azaltmaya yönelik ek büzüştürme dikişleriyle takviye edilmiş ve etkinliği artırılmıştır. Ameliyathanede, günübirlik yatışlarla ve tek seansta uygulanır. Göreceli olarak daha az ağrılıdır. Ciddi komplikasyon riskinin olmaması ve tekrarlanabilir olması ile dikkat çekici bir metod olup iyi olgu seçimi ve takibi yapılırsa yararlı sonuçlar verir. Ancak uzun dönem sonuçları ve etkinliği hala düşündürücüdür...
Cerrahi dışı tedaviler, Evre 1-2 gibi erken aşama (bazen de evre 3) iç hemoridi olan hastaların daha konforlu yaşamasına yardımcı olur. Ancak hatalı dışkılama alışkanlıklarına devam eden veya devam etmek zorunda kalan hastalarda yeterli sonuç alınamaz veya başarısız olunur. Dolayısıyla tekrarlar ve hastalık ilerler ve cerrahi kaçınılmaz olur.
Cerrahi Tedaviler, belirgin kesip biçme işlemi içeren müdahaleleri kapsar. Günümüzde "ameliyat" denildiğinde ilk akla gelen Hemoroidektomi ameliyatıdır. Ayrıca Longo adıyla bilinen Stapled Hemoroidopeksi de bulunur.
1.Hemoroidektomi (Klasik, Ligasure, Ultracision) : İki yüz yılı aşkın bir süredir kullanılmasına rağmen 1935 sonrası bilimsel tanımlaması yapılmıştır. “Hemoroidektomi” sırasında anal kanalda yerleşik hemoroidler, eliptik bir kesiyle uzunlamasına kesilip çıkarılır (traşlanır). Bu eliptik kesi; makat dışından başlayıp makat kaslarına dokunmadan makat içine doğru ilerler. Bu sırada hem dış hem de iç hemoroidler traşlanır. Bu işlem, ameliyathane ortamında ve anestezi altında yapılır. Sol yan, sağ ön ve sağ arka yerleşlimli üç hemoroid memesine uygulanır.
Bu esnada anal kanalda 3 yerde uzunlamasına yara oluşur. Makatta “üçlü saç ayağı” misali oluşan bu yara sutunları sayesinde daha fazla alanda ve yerde fibrotik doku oluşumu sağlanır. Böylece tedavi etkinliği (başarısı) çok daha uzun vadeye taşınmış olur. Ancak yaraların büyüklüğüne paralel olarak ağrı da artar.
Doğal olarak hemoroidektomi; özellikle ileri evre hemoroidler başta olmak üzere tüm evrelerde uygulanabilecek en etkili tedavi yöntemidir. "Sonuçları itibariyle garanti isteniyorsa; en etkili ve uzun vadeli başarılı tedavi için kesinlikle cerrahi yani ameliyat önerilir.” diye bilinir.
Tanımlandığı ilk yıllarda olduğu gibi kesip biçme işlemi için makas ve neşter kullanılırsa Klasik Hemoroidektomi adını alır. Günümüzde, gelişen teknolojilere bağlı olarak en sık "LigaSure Hemoroidektomi" ve "Ultracision Hemoroidektomi” adıyla anılan ameliyatlar yapılır. Ancak bu ameliyatların farkı, makas yerine yüksek enerjili el aletleri kullanılmasıdır.
2.Stapled Hemoroidopeksi (De Longo) : 1995 yılında De Longo tarafından özellikle, ağrı ve iş gücü kaybı nedeniyle cerrahi tedaviden kaçınan ama cerrahi dışı tedavilerin de yetersiz kaldığı mukozal prolaps ağırlıklı Evre III hemoroidler için geliştirildi. Ancak kısa zamanda Evre II-IV arası tüm hemoroidlerde uygulanır oldu. Özellikle 2000’li yıllarda tüm dünyada klasik ameliyata alternatif olarak sunuldu ve çok fazla da kabul gördü. Ancak yıllar içerisinde, özellikle de uzun dönem sonuçları ortaya çıktıkça kullanım oranı düştü.
Bu ameliyatta dışarı sarkan hemoroid memelerini kesip çıkarmak yerine onların hemen üstünde, ağrısız bölgede, yaklaşık 2cm kalınlığında ve enlemesine mukozal halka kesip çıkarılır. Bu sayede hemoroid memelerinin yukarı çekilmesi ve asılması mümkün olur. Bu işlem için geliştirilmiş özel el aleti (stapler) kullanılır.
Ameliyat sonrası erken dönemde, özellikle de ağrı açısından Longo yöntemi avantajlıdır. Ancak uzun dönemde tekrarlama ve yeniden hastaneye yatma oranları açısından hemoroidektomiye üstünlüğü yoktur. Hatta nadir de olsa kolostomiye götüren ciddi riskleri vardır.
Hemoroid-Basur, Tekrarlar mı?
Hemoroid Hastalığında, hastalığın durumuna göre çok farklı tedavi alternatifi ve her tedavinin de kendine has, artıları ve eksileri bulunur. Dolayısıyla her hastaya uygulanabilecek dört dörtlük ve tek bir tedavi şekli yoktur. Buna rağmen hastaların ortak beklentisi, rahat ve sorunsuz dışkılama yönündedir. Ama birçok hasta, bu tedavilerden umduğunu bulamaz ve sonuçları da "tekrarlama(!)" olarak ifade eder.
Çünkü hastaların çoğu ya "herkeste oluyor" düşüncesiyle hastalığı önemsemez ve basite alır yada sadece yeme içmeye dikkat ederek hastalığın geçeceği veya ot-püsür, krem, fitil veya hap kullanarak biteceğini düşünür yada çok ağrıyacağını ve iş-güç kaybını düşünür. Diğer taraftan makattaki bu memelerin makat ağzını tıkadığını ve bu nedenle dışkılama sorunları yaşadığını, memeler gittiği takdirde daha rahat dışkılayabileceğini ve kabızlığın da geçeceğini düşünenlere de rastlanır.
Sonuç olarak tüm bu düşünceler eşliğinde ya sallanır veya idare edilmeye çalışılır ya ağrısız ve kıs sürede işbaşı yapabileceği şipşak tedavi arayışına gidilir yada sadece memelerden kurtulma odaklı tedavi arayışına gidilir. Ama tüm bu süreçlerde "imam bildiğini okur" misali hatalı dışkılama alışkanlıklarına aynen devam edilir veya etmek zorunda kalınır. Dolayısıyla devam eden ıkınmalara paralel olarak makata, her tuvalette yüklenme olur ve sıklıkla da "tekrarlama" adı altında çeşitli sorunlar yaşanır.
Hemoroid hastalığı; sıklıkla, Rektosel, Anismus, Pelvik Taban Düşüklüğü gibi dışkılama güçlüğüne yol açan hastalıkların, bir veya birden fazlası ile birlikte olur. Ama sadece basur tedavisi olunur. Sonuç olarak devam eden dışkılama güçlüğü nedeniyle “Tekrarladı” diyen veya “Kabız olmamaya (ıkınmamaya) çalışın, kabız olursanız (ıkınırsanız) tekrarlar” denilen hastalardan olunur.
AnalCerrahi olarak bizim tercihimiz...
Yaşadığı sıkıntılar ve bozulan yaşam kalitesi nedeniyle Hemoroid/Basur tedavisi gereken hastalara; altta yatan ve dışkılama güçlüğüne yol açan hastalıkları (Anismus, Rektal hiposensitivite, Rektosel, Rektal internal mukozal prolapsus gibi) da dikkate alarak "LaserÖtesi Tedavi" önermekteyiz. Bu sayede "bir taşla, iki kuş vurma" misali, hem rahat ve sorunsuz dışkılama hem de etkin ve kalıcı sonuçlar mümkün olmaktadır. Yirmi yılı bulan tecrübeyle...
İlgili Konular...
Güncelleme:19.07.2024